İNCİL’İN Temelleri Konu 4 : TANRI VE ÖLÜM İnsanın Özü | Can | İnsanın Ruh | Ölüm Bilinçsizliktir | Diriliş | Yargı | Ödülün Yeri: Cennet ya da Dünya? | Tanrı’ya Karşı Sorumluluk | Cehennem | Arasöz (Temizlenme Yeri, Ruhlar ve Reenkarnasyon, Biz Hangi Öz ile Diriltiliriz?, Kıyametten Önce Göğe Yükseliş) | Sorular |
4.8 TANRI’YA KARŞI SORUMLULUKEğer insan doğal olarak ölümsüz can’a sahip olsaydı, bir yerlerde sonsuz bir kadere de sahip olmaya zorlanırdı-ya ödüllendirileceği ya da cezalandırılacağı bir yer. Bu, herkesin Tanrı’ya karşı sorumlu olduğunu ifade etmektedir. Bunun tersi olarak; insanların herhangi bir doğal ölümsüzlük olmaksızın doğal olarak hayvanlara benzer olduğunu, İncil’in nasıl öğrettiğini gösterdik. Bununla beraber, Tanrı’nın Egemenliğinde bazı kimselere sonsuz yaşam umudu sunulmaktadır. Her yaşayan kişinin dirilmeyeceği açıktır. Hayvanlar gibi insanlar da yaşarlar ve toprak haline gelinceye kadar çürümek üzere ölürler. Yine de bir yargılama olacağı için, bazıları hüküm giyecekler ve diğerleri de sonsuz yaşamla ödüllendirileceklerdir. İnsanlar arasında belli bir sınıfa girenlerin olacağını ve bunların yargılanıp ödüllendirilmek üzere diriltileceklerini saptamak zorundayız. Birinin dirileceği ya da dirilmeyeceği, yargılama için sorumlu olup olmayacaklarına bağlıdır. Bizim yargılanmamızın temeli, bizim Tanrı’nın sözüne olan bilgimize nasıl karşılık vereceğimizdir. Mesih şöyle açıkladı: "Beni reddeden ve sözlerimi kabul etmeyen kişiyi yargılanacak olan biri var; söylediğim söz, son günde onu yargılayacak olanla aynıdır (Jn. 12:48). Mesih’in sözünü bilmemiş ya da anlamamış ve böylelikle onu ret ya da kabul olanağına sahip olamamış kişiler, yargılamada sorumlu olmayacaklardır: "Yasa’yı (Tanrı’nınki) bilmeden günah işleyenler, yasa olmadan da yok olacaklar; yasa içinde (yani, onu bilerek) günah işleyenler, yasa ile yargılanacaklar" (Rom. 2:12). Böylece, Tanrı’nın isteklerini bilmeyenler hayvanlar gibi yok olacaklar; bilerek Tanrı’nın yasasını çiğneyenlerin ise yargılanması gerekecek ve böylelikle bu yargılamayı karşılamak üzere diriltileceklerdir. Tanrı’nın gözünde, "yasa olmadığında günah yüklenmez" ; "Günah, yasa’nın (Tanrı’nınki) çiğnenmesidir";"Yasa ile günahın bilincine varılır" (Rom. 5:13 ; 1 Jn. 3:4; Rom. 3:20). O’nun sözünde açıklandığı gibi Tanrı’nın yasalarından haberdar olmaksızın, bir kişiye günah yüklenmez; ve böylelikle bu gibiler diriltilmeyecekler ve yargılanmayacaklardır. Bu nedenle, Tanrı’nın Sözü’nü bilmeyenler, aynı durumda oldukları hayvanlar ve bitkilerdeki gibi ölü kalacaklardır: "Anlamayan insan, yok olan hayvanlara benzer" (Ps. 49:20). "Onlar koyunlar gibi ölüler diyarına sürülecekler" (Ps. 49:14). Tanrı’nın tavrının bilincine sahip olma; davranışlarımız için bizi O’na karşı sorumlu kılar ve böylelikle bu, dirilmemiz ve yargı kürsüsünde görünmemizi de zorunlu kılar. Bu nedenle, sadece doğru olanların ya da vaftiz olanların değil; O’nun bilincine varmaları nedeniyle, Tanrıya karşı sorumluluğu olan herkesin de dirileceği anlaşılmalıdır. Bu, Kutsal Yazılarda sık sık tekrarlanan bir konudur:
Tanrı bilgisi, bizi yargı kürsüsüne karşı sorumlu kılmaktadır. Bunun sonucu, bu bilgisi olmayanların, onların yargılanmasına gerek olmadığı için, dirilmeyecekleridir. Bilgilerinin olmayışı onları "yok olan hayvanlara benzer" (Ps. 49:20) yapar. Yaşayanların tümünün diriltilmeyeceklerine ilişkin haddinden fazla gösterge vardır:
BİZ ŞU ANDA ŞUNLARI ÖĞRENDİK:
Bu sonuçların anlamları, insan onuru ve doğal olarak inanmayı yeğlediğimiz şeyler üzerinde sert bir darbe vurur. Hem tarih boyunca ve hem de şimdi gerçek Müjde’nin bilincine sahip olmayan milyonlarca kişi; akli yönden şiddetli derecede hasta olup, İncil’in iletilerini anlaması mümkün olmayanlar; Müjde’yi anlayabilecek kadar yaşlanmadan ölen küçük çocuklar ve bebekler; bütün bu gruplar Tanrı’nın gerçek bilincine sahip olmayanlar ve bu nedenle de O’na karşı sorumluluğu olmayanlar sınıfına girerler. Bunun anlamı, ebeveynlerinin ruhsal durumları dikkate alınmaksızın onların canlandırılmayacaklarıdır. Bu, insancılığın (Hümanizm) ve bizim tüm doğal arzularımızın ve duygularımızın tersi bir gidişattır. Ama yine de; bizim kendi özümüzün uygun bir alçak gönüllü yargısı ile birleştirilen, Tanrı’nın nihai gerçeğinin sözüne tam bir teslimiyet; bize bunun doğruluğunu kabule yöneltecektir. Kutsal Yazıların yol göstericiliği olmaksızın, insan yaşantısının gerçeklerinin dürüst bir incelemesi bile; bizi, yukarıda sözü edilen gruplar için gelecek yaşama ilişkin hiçbir umudun olmadığı sonucuna ulaştırır. Tanrı’nın bu konulardaki tavrını sorgulamamız, bağışlanamaz derecede aykırılıktır: " Ey insan, sen kimsin ki Tanrı’ya karşı çıkıyorsun?" (Rom. 9:20 A.V. kn.). Kavrayamadığımızı itiraf edebiliriz; ama asla Tanrı’yı adaletsizlikle ya da doğru olmamakla suçlamamalıyız. Tanrının herhangi bir şekilde sevgisiz ya da hatalı olabileceği suçlaması; Her Şeye Kadir bir Tanrının, Baba ve Yaradan’ın kendi yaratıklarına mantıksız ve haksız bir şekilde davranan korkunç görünümünü ortaya çıkarır. Kral Davut’un kendi bebeğini kaybetmesinin kaydı, yararlı bir okuma parçasıdır. 2 Sam. 12: 15-24 , Davut’un çocuğu için o henüz hayattayken nasıl sıkı dua ettiğini kaydeder; ama o çocuğunun ölümünün kaçınılmazlığını gerçekçi biçimde kabul etti: "Çocuk henüz sağken, ben oruç tuttum ve ağladım, çünkü şunu dedim: ‘Çocuğun yaşayabileceği hakkında Tanrı’nın bana merhametli davranıp davranmayacağını kim söyleyebilir? Ama şimd i o öldü ve ben niçin oruç tutmalıyım? Onu tekrar geri getirebilir miyim? … o bana geri gelmeyecek’". Bu durumda Davut karısını teselli etti; ve mümkün olduğunca çabuk diğer bir çocuğa sahip oldu. Son olarak; Tanrı’ya karşı sorumluluk kuralını kavramış birçok kişinin, O’na karşı sorumlu olma ve yargılanma olasılığına karşı, O’nun hakkında daha fazla bilgi edinmek istemiyor gibi göründükleri söylenmelidir. Yine de, böyle kişilerin Tanrı’nın sözüne olan bilinçleri; Tanrının onlara kendisiyle gerçek bir ilişki sunmak üzere yaşamları üzerinde çalıştığı gerçeğinin farkında olmaları nedeniyle, onların zaten bir dereceye kadar Tanrı’ya karşı sorumlu oldukları muhtemeldir. Şurası anımsanmalıdır ki: "Tanrı sevgi’dir" ; O, "kimsenin yok olmasını istemez" , ve "O, babası olduğu biricik oğlunu, ona kim inanırsa yok olmasın, ama sonsuz yaşama sahip olsun diye (bize) verdi (1 Jn. 4:8 ; 2 Pet. 3:9 ; Jn. 3:16). Tanrı, O’nun Egemenliği’nde olmamızı ister. Böyle bir onur ve ayrıcalık, kaçınılmaz olarak sorumlulukları da getirir. Yine de bunlar, bizim için çok ağır ya da zahmetli olacak şekilde tasarlanmaz. Biz gerçekten Tanrı’yı seviyorsak, O’nun kurtuluş teklifinin belli çalışmalar için otomatik bir ödül olmayıp, O’nun tarafından kendi çocukları için yapabileceği herşeyi yapmak, kendi harika kişiliğinin kadrini bilenlere mutluluğun sonsuz bir yaşamını bahşetmek için sevgi dolu bir istek taşıdığının değerini bileceğiz. O’nun sözü yoluyla Tanrı’nın bize çağrısını işitip takdir etmeye başladığımız sırada, kalabalığın arasında yürürken; Tanrı’nın, sorumluluklarımızı yerine getirmede başarısız olmamızı beklemekten çok, O’nun sevgisine karşılığımızı istekle arayarak, bizi özel bir ilgiyle seyrediyor olduğunun farkına varırız. O sevgi dolu göz, bizden hiç uzakta değildir. O’na olan bilincimizi, bedenin (nefsin) Tanrıya olan sorumluluktan uzak isteklerini yerine getirmek için, asla yok edemeyiz ya da unutamayız. Bunun yerine, Tanrıya özel bir yakınlığa sahip olduğumuza ve böylece O’nun sevgisinin büyüklüğüne güvenerek sevinebiliriz ve sevinmeliyiz; o kadar ki O’nun hakkında, daha az’dan ziyade, daha fazla bilgilenmenin yollarını aramalıyız. Tanrı’yı daha doğru şekilde örnek alalım diye, O’nun tavırlarına sevgimiz ve onları öğrenmedeki isteğimiz, O’nun yüce kutsallığı karşısındaki doğal korkumuzdan ağır basmalıdır. |