İNCİL’İN Temelleri Konu 3 : TANRI’NIN VAATLERİ Giriş | Cennet Bahçesindeki Vaat | Nuh’a Edilen Vaat | İbrahim’e Edilen Vaat | Davut’a Edilen Vaat | Arasöz (Göklerin ve Yeryüzü’nün Yok Edilmesi, Britanya İsrailciliği’nin İddiaları) | Sorular |
3.4 İBRAHİM’E EDİLEN VAATİsa ve havariler tarafından öğretilen Müjde, temelde İbrahim tarafından anlaşılmış olandan farklı değildir. Kutsal Yazılar yoluyla Tanrı, "İbrahim’e müjdeyi önceden bildirdi (Gal. 3:8). Bu vaatler o kadar önemlidir ki Petrus, halka yaptığı Müjde duyurusunu, bunlara atıf yaparak başlamış ve bitirmiştir (Acts 3:13,25). Eğer biz İbrahime ne öğretildiğini anlayabilirsek, o zaman Hıristiyan Müjdesi’nin çok temel bir görünümünü de edineceğiz. ‘Müjde’nin tam İsa’nın zamanında verilmeye başlayan bir şey olmadığına ilişkin diğer belirtiler de vardır:
İbrahime edilen vaatler, iki temel konuyu içerir: (1) İbrahim’in soyuyla (özel neslinden olanlarla) ilgili şeyler (2) İbrahime vaat edilen ülke hakkındaki şeyler Bu vaatler, Yeni Ahit’te yorumlanmaktadır. İncil’i kendi kendine açıklatma politikamızı koruyarak, İbrahimle yapılan antlaşmanın bize tam bir görüntüsünü vermek üzere her iki ahitteki öğretileri birleştireceğiz. İbrahim başlangıçta, şimdiki Irak’ta bulunan zengin bir kent olan Ur kentinde yaşadı. Modern arkeoloji, İbrahimin zamanında yüksek uygarlık düzeyine ulaşılmış olduğunu göstermektedir. Bir banka sistemi, kamu hizmetleri ve ilgili altyapı sistemi vardı. Farklı bir şey olmadığına göre, bilebildiğimiz kadarıyla görmüş geçirmiş biri olan İbrahim, bu şehirde yaşadı. Ama sonra; gelişmiş o yaşam tarzından ayrılmak ve vaat edilen bir ülkeye doğru bir yolculuğa başlamak üzere, Tanrının olağandışı çağrısı ona ulaştı. Tam olarak nerede ve tam olarak ne yapılmadığı bütünüyle açıktır. Hepsini sayarsak, 1500 millik (2400 km) bir yolculuk oldu. Ülke Kenân - şimdiki İsrail - idi. Yaşamı sırasında, Tanrı İbrahime ara sıra göründü ve ona olan kendi vaadini tekrar etti ve genişletti. Bu vaatler, Mesih’in Müjdesinin temelidir; gerçek Hıristiyanlar için, bu yaşamın geçici şeylerinden ayrılmak ve O’nun sözü vasıtasıyla yaşayarak Tanrı’nın vaatlerini itibari değerde alıp imanlı bir yaşama doğru ilerlemek şeklindeki ayni çağrı, İbrahime olduğu gibi, bize de gelir. Biz İbrahim’in yolculuğu sırasında vaatleri nasıl derinden düşünmüş olacağını hayalimizde iyi bir şekilde canlandırabiliriz: "İman sayesinde İbrahim, (Ur’dan) miras olarak almak durumunda olduğu ülkeye (Kenân) gitmek üzere çağrıldığı zaman, itaat etti ve nereye gittiğini bilmeden yola çıktı" (Heb. 11:8). Tanrı’nın vaatlerini ilk defa dikkatle düşünürken, Tanrı’nın egemenliğinin vaat edilen ülkesinin neye benzediğini tam olarak bilmediğimizi de hissedebiliriz. Ancak, Tanrı’nın sözüne olan imanımız, o şekilde olmalı ki biz de hevesle itaat etmeliyiz. İbrahim, bu vaatlerle elde ettiği fırsattan daha iyisini yapacak durumdaki gezici göçebe değildi. Onun, genel olarak belirtilirse, bizim kendimizinkiyle büyük ölçüde benzerlik taşıyan bir geçmişi vardı. Onun karşı karşıya kaldığı karmaşık, acı veren kararlar; Tanrı’nın vaatlerini kabul edip ona göre davranıp davranmayacağımızı kararlaştırırken karşılaşmak zorunda kalabileceğimiz şeylerle benzerdir. İş arkadaşlarımızdan garip bakışlar, komşularımızdan manidar göz süzmeler (Din sahibi olmuş!)… gibi bütün şeyler, İbrahimce biliniyordu. İbrahimin bütün bunlara katlanmak üzere gereksinim duyduğu motivasyon, herhalde çok fazlaydı. Onun uzun yolculuk yılları boyunca bu motivasyonu sağlayan tek şey, vaat sözüydü. Bu sözleri aklından çıkarmamalı ve her gün onların ona ne anlatmak istediğini enine boyuna düşünmeliydi. Benzer bir iman ve ona göre davranış gösterme yoluyla, İbrahim gibi - Tanrı’nın arkadaşları diye çağrılmak suretiyle (Is. 41:8), Tanrı bilgisini bulmak suretiyle (Gen. 18:17) ve Tanrı’nın egemenliğinde sonsuz yaşam umudundan emin olmak suretiyle - ayni onura sahip olabiliriz. İsa’nın Müjdesinin İbrahime edilen bu vaatlere dayandığını tekrar vurgulayalım. Hıristiyan mesajına gerçekten inanmak için, biz de İbrahime edilen vaatleri kesinlikle bilmeliyiz. Onlarsız imanımız, iman değildir. Bu yüzden hevesli gözlerle Tanrı ve İbrahim arasındaki söyleşileri okumalı ve tekrar okumalıyız. ÜLKE 1) "Sen kendi vatanının dışına git… sana göstereceğim bir ülkeye" (Gen. 12:1). 2) İbrahim, "yolculuklarına devam etti… Beytel’e doğru (İsrail’in ortasında).Ve Tanrı İbrahim’e dedi ki, ‘Şimdi gözlerini kaldır ve bulunduğun yerden kuzeye ve güneye, doğuya ve batıya bak: çünkü görmekte olduğun bütün toprakları sana vereceğim, ve senin soyuna sonsuza dek…Bu topraklarda baştanbaşa yürü… Çünkü onu sana vereceğim" (Gen. 13:3, 14-17). 3) "Tanrı İbrahimle antlaşma yapıp dedi ki: ‘Mısır ırmağından büyük ırmağa, Fırat ırmağına kadar bu diyarı senin soyuna verdim" (Gen. 15:18). 4) "Senin yabancı olduğun diyarı, bütün Kenân diyarını, sana ve senden sonraki soyuna ebedi bir mülk olarak vereceğim (Gen. 17:8). 5) "İbrahim’e dünyanın mirasçısı olabilme vaadi" (Rom. 4:13) Burada biz, İbrahime sürekli bir sır söylendiğini görmekteyiz: 1) ‘Senin gitmeni istediğim bir ülke vardır’. 2) ‘Şu anda bölgeye ulaşmış bulunmaktasın. Sen ve senin çocukların, sonsuza dek burada yaşayacaksınız’. Bu sonsuz yaşam vaadinin, nasıl alımsız ya da vurgusuz kaydedilmekte olduğuna dikkat ediniz. İnsan bir yazar şüphesiz bunu daha canlı belirtirdi. 3) Vaat edilen toprakların alanı daha bir özellikli tanımlanmıştır. 4) İbrahim bu yaşamda vaadi elde edeceğini ummamaktaydı. O, daha sonra orada sonsuza dek yaşayacak olmasına karşın, o topraklarda bir "yabancı" olarak vardı. Bunun çağrıştırdığı, öleceği ve daha sonra da, ona bu vaadi elde etme olanağını verecek olan tekrar dirileceğidir. 5) Pavlus, telkin altındayken; İbrahim’e verilen vaatlerin, tüm dünyanın onun mirası olduğu anlamına geldiğini açıkça gördü. Kutsal Yazılar bize, yaşadığı sürece İbrahimin vaatlerin gerçekleşmesini elde etmediğini anımsatmak üzere normal anlatımının dışına çıkmaktadır: "İman sayesinde o (İbrahim); bir yabancı olarak, seyyar çadırlarda ikamet ederek, vaat edilen topraklarda geçici olarak (geçici bir yaşamın yolunu ima etmekte) kaldı" (Heb. 11:9). Ülkede bir yabancı olarak, belki de bir mültecinin hissettiğine benzer gizli güvensizlik ve uyumsuzluk duygusuyla, yaşadı. O kendi topraklarında, çocuklarıyla birlikte çok güç şartlarda yaşıyordu. Çocuklarıyla beraber, İshak ve onun oğlu Yakup (ki vaatler ona da tekrar edildi) dahil, çocuklarıyla beraber o , "iman içinde öldü: vaat edilenlere kavuşamamış, ama onları uzaktan görmüş ve ikna olmuş ve onlara sarılmış olarak ve de dünyada yabancılar ve konuklar olduklarını açıkça kabul ederek (Heb. 11:13). Şu dört aşamaya dikkat ediniz:
Bu şeyleri takdir edersek , İbrahim bizim büyük kahramanımız ve modelimiz olur. Son kabul, vaatlerin yerine gelmesinin karısı öldüğünde yorgun yaşlı adam için gelmiş olan, gelecekte yattığıdır. O aslında, karısını gömmek üzere vaat edilen toprakların bir kısmını satın almak zorunda kaldı (Acts 7:16). Gerçekten Tanrı, " ona topraktan hiç bir miras vermedi, hiç, ayağının bastığı yer kadar bile: ama yine de O, ona bir mülk olarak onu vereceğini vaat etti" (Acts 7:5). İbrahimin mevcut soyu, - dünya onların kişisel ebedi mirasları olarak onlara vaat edildiğine göre! - mülk satın aldıklarında ya da kiraladıklarında ayni aykırılığı hissedebilir. Yine de Tanrı vaatlerini tutar. İbrahim ve kendilerine bu vaatler yapılan herkesin ödüllendirileceği bir gün gelmelidir. Heb. 11: 13, 39.40 , bu konuya son noktayı koymuştur: "Bu kişilerin hepsi, bizsiz mükemmelliğe erişmesinler diye, vaatlere ulaşmadan İmanla öldüler; Tanrı bizim için, daha iyi bir şey hazırladı". Bu yüzden, gerçek inançlıların tümü, zamanın aynı noktasında, yani son günde yargı koltuğunda, ödüllendirileceklerdir (2 Tim. 4:1,8 ; Mt. 25:31-34 ; 1 Pet. 5:4). Bunun sonucu olarak, yargılanmak üzere hazır bulunmak için, bu vaatleri bilen İbrahim ve diğerleri, karar gününden hemen önce dirilmelidirler. Onlar şu anda vaatlere ulaşmamışlarsa, ve bunu sadece Mesih’in dönüşünde kendi dirilişlerinden ve yargıdan sonra yapacaklarsa, İbrahimin benzerlerinin şu anda şuursuz durumda Mesih’in gelmesini beklediklerini kabul etmekten başka hiçbir seçenek yoktur. Yine de, baştanbaşa tüm Avrupadaki kiliselerdeki renkli camlı mozaikler, İbrahim’i, imanlı bir yaşam için vaat edilen ödülü yaşıyor olduğu cennette (gökte) gibi tasvir eder. Yüzyıllardır binlerce kişinin, geçmiş bu resimleri doldurmuş olduğu gibi fikirler, dinsel olarak kabul görmektedir. Bu çizginin ötesine geçmeye İncil-temelli cesarete sahip olacak mısınız? SOY Konu 3.2’ de açıklandığı gibi, bir soy vaadi ilk olarak İsa’ya ve ikinci olarak, "İsa’da" olanlara uygulanır; ki bu yüzden onlar İbrahimin soyu da sayılırlar: 1) "Seni büyük bir ulus yapacağım ve seni kutsayacağım…ve sende olan dünyanın bütün kabileleri kutsanmış olacak" (Gen. 12:2,3). 2) "Senin soyunu yeryüzünün tozu gibi yapacağım: o kadar (çok) ki, bir kişi yerin tozunu sayabilirse, bu durumda senin soyun da sayılabilecektir… Görmekte olduğun bütün ülkeyi sana ve ebediyen senin soyuna vereceğim" (Gen. 13: 15,16). 3) "Şimdi gökyüzüne bak ve yıldızları söyle (say), eğer onları sayabilirsen… Senin soyun böyle olacaktır… Bu diyarı senin soyuna verdim" (Gen. 15:5,18). 4) "Kenân diyarını sana ve senden sonraki senin soyuna ebedi bir mülk olarak vereceğim; ve onların Tanrısı olacağım (Gen. 17:8). 5) "Senin soyunu gökyüzünün yıldızları kadar ve deniz kenarında olan kum gibi çoğaltacağım; ve senin soyun düşmanlarının kapısına hakim olacak; ve senin soyunda dünyanın bütün ulusları kutsanacak (Gen. 22:17,18). Yine, İbrahimin soy anlayışı aşama aşama genişletilir: 1) İlk olarak, onun görülmemiş sayıda torunları olacağı ve onun soyu yoluyla tüm dünyanın kutsanacağı bir şekilde ona söylenmiştir. 2) Daha sonra ona, birçok kişiyi kapsamak üzere soyundan birine sahip olacağı söylenmiştir. Bu kişilere, onun ulaşmış olduğu diyarda, yani Kenân’da, onunla beraber sonsuz yaşam geçirilecektir. 3) Onun soyunun gökyüzündeki yıldızlar kadar çok olacağı ona söylenmiştir. Bu ona, onun doğal olanlar kadar çok (dünyanın tozu gibi) birçok ruhsal (manevi) torunları (gökyüzündeki yıldızlar) olacağına işaret etmektedir. 4) Soy’un parçaları olacak birçok kişinin Tanrı ile kişisel bir ilişkiye sahip olabileceğine ilişkin önceki vaatler, ek güvenceyle vurgulanmıştır. 5) Soy, düşmanlarına karşı zafer kazanmaktadır. Soy’un, dünyanın her yanındaki kişilere "kutsamalar" getirmeye muktedir olduğuna dikkat ediniz. İncil’deki kutsama fikri, çoğu kez günahlardan bağışlanma ile bağlantılıdır. Yine de bu, Tanrıyı sevenlerin isteyebileceği en büyük kutsanmadır. Şu şekilde şeyler okuruz: "Kutsanmış olan, Tanrı’nın buyruklarını çiğneyip de affedilendir" (Ps. 32:1). "Şükran (kutsama) kâsesi" (1 Cor.10:16), İsa’nın kanını temsil eden ve onun vasıtasıyla bağışlanmanın olanaklı olduğu şarabın kâsesini tanımlar. İbrahim’in dünyaya günahlardan bağışlanmayı getirmiş olan tek torunu şüphesiz İsa’dır. Ve Yeni Ahit’in İbrahime edilen vaatler konusundaki açıklamaları, sağlam dayanak sağlar: "O (Tanrı), birçok kişiyi kastediyormuş gibi ‘ve senin soyundan olanlara’ (yani, çoğul olarak) demiyor; ama ‘ve senin soyundan olana’ demekle tek bir kişiyi, Mesih olanı kastediyor" (Gal. 3:16). "…Tanrı’nın atalarımızla yaptığı antlaşmada İbrahime şöyle denmişti: ‘Senin soyunda, yeryüzünün bütün halkları kutsanacak. Tanrı, her birinizi kötülüklerden döndürmek üzere sizi kutsaması için, kulunu (oğlu İsayı, yani soy) ortaya çıkarıp ilk olarak size gönderdi" (3: 25,26). Petrus’un Gen. 22:18’ den nasıl alıntı yaptığına ve yorumladığa dikkat ediniz: SOY (döl) … İsa
Vaade göre soy, İsa, düşmanlarına karşı zafer kazanacaktı. Burada okuduğumuz, onun - Tanrı’nın halkının ve bunun sonucu İsa’nın da en büyük düşmanı olan - günah’a karşı zaferi, şimdi yerine çok iyi oturmaktadır. SOY’A KATILMA İbrahim yoluyla anlaşılan Hıristiyan Müjdesinin temel unsurları, şimdiye kadar netleşmiş olmalıdır. Ama bu çok önemli vaatler, İbrahim’e ve onun soyu İsa’yadır. Diğerlerinden ne haber? Fiziksel olarak İbrahimle kan bağı olsa bile, bu, kişiyi otomatik olarak o tek özel soyun parçası yapmaz (Jn. 8:39 ; Rom. 9:7). Soy’a edilen vaatler bizle de paylaşılsın diye; bir şekilde biz İsa’nın parçası olmak zorundayız. Bu, İsa’da vaftizim yoluyladır (Rom. 6:3-5); sık sık da onun adıyla vaftizim’i okuruz (Acts 2:38 ; 8:16 ; 10:48 ; 19:5). Gal. 3:27-29, bu noktayı, şundan daha iyi açıklayamazdı: "Mesihte vaftiz olan hepiniz (yani herkes), Mesih kuşandınız. Artık ne Yahudi, ne Yunan (Yahudi dışı olan) var; ne köle, ne özgür var; ne erkek, ne dişi var: hepiniz Mesih İsa’da (olmak yoluyla) birsiniz (vaftizim vasıtasıyla). Ve eğer Mesih’e aitseniz (vaftizim yoluyla ondaysanız), o zaman İbrahim’in soyundansınız ve vaade göre mirasçılarsınız". Dünyada sonsuz yaşam vaadi, İsa vasıtasıyla, bağışlanmanın kutsamasına ulaşmak yoluyladır. Bu İsa’da, soy’da, vaftiz olma iledir. Böylece biz ona yapılan vaatleri paylaşmış oluruz; ve Rom. 8:17’ deki gibi, bizlere "İsanın ortak mirasçıları" derler. Kutsamanın, soy yoluyla, dünyanın her yanındaki halka gelmiş olduğunu anımsayınız. Soy, deniz kıyılarının kumu ve gökyüzünün yıldızları gibi, dünya- ölçeğinde bir grup halk olmak durumunda idi. Bu, kutsamalarına ilk defa ulaşmakla onların soy olabildikleri sonucunu verir. Böylece, soy (tekil), "bir nesil boyu (yani, birçok kişi), Tanrı’ya anlatılacaktır (Ps. 22:30). İbrahime verilen vaatlerin iki kolunu şu şekilde özetleyebiliriz: (1) ÜLKE İbrahim, onun soyu İsa ve İsa’da olanlar, Kenân diyarını miras olarak alacaklar ve tüm dünyaya yayılacaklar, orada sonsuza dek yaşayacaklardır. Onlar bunu (sonsuz yaşamı) bu yaşamda almayacaklar; ama son gün, İsa geri geldiğinde, kazanacaklardır. (2) SOY Bu, aslında İsa’dır. Onun vasıtasıyla, bağışlanmanın kutsamaları dünya-ölçeği’nde yapılabilsin diye, insanlığın günahları (düşmanları) alt edilecektir. Biz, İsa adıyla vaftiz yoluyla, soy’un parçası oluruz. Ayni iki kol Yeni Ahit bildirilerinde de ortaya çıkar ve sürpriz olmayan bir şekilde, çoğu kez ‘kişiler onların öğretildiğini duyduklarında vaftiz oldular’ şeklinde kaydedilmiştir. Bu, vaatlerin bize yapılabilme yolu idi ve öyledir. Biz Pavlus’un yaşlı bir adam olarak ölüme göğüs germe nedenini şimdi anlıyoruz. Pavlus bu umudu "İsrail’in umudu" olarak tanımlayabildi ki: gerçek Hıristiyan umudu, orijinal Yahudi umududur. İsa’nın "kurtuluş Yahudilerdendir" (Jn. 4:22) yorumu, Yahudi atalarına yapılan kurtuluş vaatlerinden İsa yoluyla fayda sağlayabilmemiz için, ruhsal olarak Yahudi olma gereksinimini de ifade etmelidir. İlk Hıristiyanlara şunların duyurulduğunu okuruz: 1) "Tanrı’nın Egemenliğine ilişkin şeyler, ve 2) İsa Mesih’in ismi" (Acts 8:12). Bunlar; biraz farklı başlıklar altında, İbrahime açıklanan aynı iki şeydir: 1) Ülke hakkındaki vaatler, ve 2) Soy hakkındaki vaatler. Bu arada; Tanrı’nın Egemenliği ve İsa hakkındaki ‘şeyler’in (çoğul), "Mesih’in duyurulması" şeklinde özetlendiğine dikkat ediniz (Acts 8:5 krş. a.12). Bütün bunlar sık sık şu şekilde bir anlama çekilir: "İsa sizi sever. Siz sadece inandığınızı söyleyin. O sizin için öldü ve siz kurtarılmış bir kişi’siniz!". Ancak, "Mesih" deyimi; onun hakkında ve onun gelmekte olan egemenliği hakkında birçok şeyin öğretisini net bir şekilde özetler. Bu Egemenlik hakkında İbrahime duyurulan iyi haberler, Müjde’nin ilk duyurularında önemli bir rol oynar. Pavlus: Korint’te, "Tanrı’nın egemenliği’ne ilişkin şeyleri tartışarak ve (onları) ikna etmeye çalışarak, üç ay geçirdi"(Acts 19:8); Efes’te, ‘Tanrı’nın egemenliği duyurusunu’ (Acts 20:25) yaydı; ve Roma’da ölmeden önceki son duyurusu da aynıydı, "O. Tanrı’nın Egemenliği hakkında açıklama yaptı ve tanıklık etti, onları İsa’ya ilişkin iknaya çalıştı…gerek Musa’nın şeriatına ve gerekse peygamberlerin yazılarına dayanarak" (Acts 28: 23, 31). Hakkında bu kadar çok konuşulan bu husus, Egemenlik ve İsa hakkındaki temel Müjde mesajının sadece "İsa’ya inanın" demek meselesi olmadığını göstermektedir. Tanrı’nın İbrahime esinlemesi, buradakinden daha ayrıntılıdır ve ona vaat edilen şeyler gerçek Hıristiyan Müjdesi’nin temelidir. İsa’da vaftizim’in bizi soy’un bir parçası yaptığını ve bundan ötürü vaatleri miras olarak almayı olanaklı kıldığını göstermiştik (Gal. 3: 27-29). Ancak; vaat edilen kurtuluşu kazanabilmemiz için, vaftizim tek başına yeterli değildir. Soy’a yapılan vaatlere ulaşmaya niyet etmişsek, soy’da, İsa’da, kalmalıyız. Bu yüzden vaftizim sadece bir başlangıçtır. Biz bir yarışa girdik; o halde koşmamıza gereksinim var. Unutmayalım ki sadece biçim (kan) olarak İbrahimin soyundan olmak, Tanrı tarafından kabul görüyor olduğumuz anlamına gelmez. İsrailliler bir şekilde İbrahimin soyundandır; ama bu onların vaftiz olmaksızın ve yaşamlarını Mesihe ve İbrahimin örneğine uydurmaksızın kurtulabilecekleri anlamına gelmez (Rom. 9: 7,8 ; 4: 13,14). İsa Yahudilere şunu söyledi: "Sizin İbrahim’in soyundan olduğunuzu biliyorum; ama siz beni öldürmeye çalışıyorsunuz… Eğer siz İbrahim’in çocukları olsaydınız, İbrahim’in işlerini yapardınız" (Jn. 8:37,39); vaatlerin edildiği soydan olarak, Tanrıya ve İsaya imanlı bir yaşam sürdürürdünüz (Jn. 6:9). Soy (döl), atalarının özelliklerine sahip olmalıdır. Eğer biz İbrahimin gerçek soyu olmaya niyetliysek, yalnız vaftiz olmakla değil, ayni zamanda Tanrı’nın vaatlerine karşı, tam onun sahip olduğu gibi, çok içten bir imana sahip olmalıyız. Bu yüzden ona şu ad verilir: "Tüm inananların babası… atamız İbrahim’in sahip olduğu imanın izinden yürüyenlerin de babası" (Rom. 4: 11,12). "Bu nedenle şunu bilin ki (yani, onu gerçekten yüreğinize alın), iman edenler, İbrahim’in çocuklarıyla aynıdır" (Gal. 3:7). Gerçek iman, bazı davranışlarda kendini gösterir. Yoksa, Tanrı’nın gözünde o iman değildir (James 2:17). İncelediğimiz bu vaatlere olan inancımızı; onların kişisel olarak kendimize uygulaması olsun diye, ilk önce, vaftiz olmakla gösteririz (Gal. 3:27-29). Öyleyse, Tanrı’nın vaatlerine gerçekten inanıyor musunuz? Bu, yaşamımız boyunca kendimize sürekli olarak sormamız gereken bir sorudur. ESKİ VE YENİ ANTLAŞMA Bu ana kadar, İbrahim’e edilen vaatlerin, İsa’nın Müjdesinde özetlendiği hususu açıklığa kavuşmuş olmalıdır. Tanrı’nın yaptığı diğer temel vaat grubu, Yahudilerle Musa’nın şeriatı çerçevesinde olandır. Bunlar, Yahudilerin bu şeriata itaat etselerdi, o zaman bu yaşamda fiziksel olarak kutsanacaklarını ifade etmektedir (Dt. 28). Bu grup vaatlerde yada ‘antlaşma’da doğrudan sonsuz yaşam vaadi yoktur. Öyleyse, yapılmış olan iki antlaşmayı bilmekteyiz: 1) İbrahime ve onun soyuna. İsa geri geldiği zaman Tanrı’nın egemenliğinde, bağışlanma ve sonsuz yaşam vaat edilmekte. Bu vaat Cennet bahçesinde de ve Davut’a da yapıldı. 2) Musa zamanında Yahudi halkına. Eğer onlar Tanrı’nın Musaya verdiği şeriata itaat ederlerse, onlara bu mevcut yaşamda huzur ve mutluluk vaat etmekte. Tanrı İbrahime, Tanrı’nın Egemenliğinde bağışlanma ve sonsuz yaşam vaat etti; ama bu sadece İsa’nın kurban edilmesi yoluyla mümkündü. Bu nedenle, İsa’nın çarmıhta ölümünün, İbrahim’e edilen vaatlerin doğrulanması olduğunu okuruz (Gal. 3:17 ; Rom. 15:8 ; Dan. 9:27 ; 2 Cor. 1:20 ). Bu nedenle O’nun kanına "Yeni Ahit’in Kanı" denir (antlaşma. Mt. 26:28). İsa’nın; bu şeyleri bize hatırlatmak üzere kanını sembolize eden şarap kâsesini düzenli olarak ele almamızı söylediği hatırlanmalıdır (Bk. 1 Cor. 11:25): "Bu kâse, kanımla (gerçekleşen) yeni (antlaşma) ahit’tir (Lk. 22:20). Bu şeyleri anlamadıkça İsa’nın ve onun işlerinin anısına ‘ekmek bölme’de bir anlam yoktur. İsa’nın kurban edilmesi, Tanrı’nın egemenliğinde bağışlanma ve sonsuz yaşamı mümkün kıldı. Böylelikle o (İsa), İbrahim’e edilen vaatleri sağlamlaştırdı; o, ‘ daha iyi bir antlaşma’ nın kefili oldu (Heb. 7:22). İbraniler, 10. Bölüm - 9. Ayet; İsa için "ikinciyi kurabilmek üzere birinciyi (antlaşma) kaldırıyor" demektedir. Bu, İsa’nın İbrahim’e edilen vaatleri doğruladığında, Musa vasıtasıyla verilmiş olan diğer antlaşmayı da yürürlükten kaldırdığını göstermektedir. İsa’nın, kendi ölümüyle yeni bir antlaşmayı onaylaması hakkındaki daha önce alıntı yapılan ayetler, onun yürürlükten kaldırdığı eski bir antlaşmanın olduğunu ima etmektedir (Heb. 8:13). Bu; İsa’yla ilgili antlaşmanın, daha önce yapılmış ise de, onun ölümüne kadar tam olarak yürürlüğe giremediği ve bunun sonucu da ona ‘yeni’ antlaşma dendiği anlamına gelmektedir. Musa vasıtasıyla yapılan eski antlaşmanın amacı, dikkati İsa’nın çalışmalarına yöneltmek ve İsa’yla ilgili vaatlere imanın önemini vurgulamak olmalıdır (Gal. 3: 19,21). Diğer bir deyimle; İsa’ya iman, Musa’ya verilen şeriatın doğruluğunu pekiştirir (Rom. 3:31). Pavlus bunu ilginç şekilde özetlemektedir: "Biz iman yoluyla aklanalım diye, Şeriat bizi İsa’ya yönelten öğretmenimiz oldu"(Gal. 3:24). Bu amaçla Musa vasıtasıyla gelen şeriat muhafaza edildi ve halen de çalışmalarımızda bize faydalıdır. İlk okuyuşta kavramanın kolay olmadığı bu şeyleri aşağıdaki gibi özetleyebiliriz: İbrahime Mesih’e ilişkin olarak yapılan vaatler - Yeni Antlaşma. Musaya verilen şeriatın İsraille bağlantılı vaatleri - Eski Antlaşma. Mesih’in ölümü. Eski Antlaşma sona erdi (Col. 2: 14-17). Yeni Antlaşma yürürlüğe girdi. Bu nedenle; öşür (ondalık), Sept gününü yerine getirme, vb. Eski Antlaşmanın parçası olan şeyler, şu anda zorunlu değildir -Bk. Konu 9.5 . Yeni antlaşma, onlar tövbe edip Mesih’i kabul ettiklerinde doğal İsraillilerle yapılacaktır (Jer. 31: 31,32 ; Rom. 9: 26,27 ; Eze. 16:62 ; 37:26). Yine de, şüphesiz herhangi bir Yahudi şu anda İsa’da vaftiz olursa, Yahudi/Yahudi olmayan ayrımının olmadığı (Gal. 3: 27-29), Yeni Antlaşmaya derhal girebilecektir. Bu şeyleri doğru olarak anlamak, Tanrı’nın vaatlerinin kesinliğinin farkına varmamızı sağlar. Şüpheciler ilk Hıristiyan vaizlerini, olumlu bir mesaj vermedikleri için, haksızca suçladılar. Pavlus buna Mesih’in ölümünden dolayı, Tanrı tarafından kendi vaatlerinin doğrulanması yüzünden, belirttikleri umudun şüpheli bir mesele olmadığı, ama tamamıyla kesin bir teklif olduğu şeklinde yanıt verdi: "Tanrı’nın gerçekliği hakkı için, bizim size (duyurmakta olduğumuz) sözümüz, evet ve hayır değildir. Aranızda bizim tarafımızdan tanıtılan Tanrı’nın oğlu İsa Mesih, …evet ve hayır değildi, ama onda sadece evet vardı. Onda, Tanrı’nın bütün vaatleri evet’tir ve onun aracılığıyla, Amin" (2 Cor. 1: 17-20). Elbette bu torpiller şu tutuma yöneliktir: ‘Tamam, sanırım bütün bunlarda biraz doğruluk payı olabilir… ‘ ? |